19 Ekim 2013 Cumartesi

Üzerinize İzafiyet

Okulda geçen 10 günlük bir dönemi düşünün. Haftasonu ödevleri yetiştirme, defter geçirme, hafta içi "şu iki ders arasında 50 dakka var, bişeyler yiyim odaya gidip kitabı alıyım", "akşam X'lere sözüm var, ordan dönüşte response'u yazarım, sabah da tamamlar 5'e kadar teslim ederim", "yeni mail mi gelmiş, haftaya workshop mu varmış", "SuCourse'a baksana, quiz açıklanmış mı", "akşam kulüp toplantısı var, ödevi yapar yemek yer giderim" gibi cümlelerle değil günleri, saatleri ayırt edemeden yoğun yoğun geçirdiğiniz, 100 gün gibi gelen 10 günü düşünün. Hah bi de 10 gün önce başlayan yarın itibariyle resmi olarak biten 10 günlük tatili düşünün. Biri ne kadar uzun gelirken, diğeri nası su gibi akıp gitti değil mi? İşte bunlar hep izafiyet... Hayır kelime oyunu bile olamamış başlığımdan pişman değilim.

Her tatil başlangıcı heveslidir benim için. Tatil planı varsa vardır zaten, yoksa evde geçirilecek bir tatilden bahsediyorsak boy boy plan yaparım. Bu sefer kesinlikle en verimli şekilde geçecektir tatil, gitmek istediğim yerlere gidecek, görmek istediğim insanları görecek, gereken alışverişler yapılacak, aileyle ta gelmeden birlikte izleriz denen filmler izlenecek, arada ders tekrarı yapılacak, her gün yarım saat de olsa flüt çalışılacak (bu yeni eklendi), istenen kitaplar okunacak, "sağlam kafayla oynarım" diye ayrılan oyunlara başlanacak, yazın alınıp yarılanmamış puzzle yapılacak, tabii bol bol da dinlenilecek. Bu 10 maddeden 5'ini falan anca hakkını vererek yaptım tahmin edildiği gibi. Mesela fark ettim ki bu sefer tenezzül edip yanımda ders için kitabı geçtim not parçası bile getirmemişim, iyi de oldu fazla bagaj ücreti öderken ilk onları suçlardım. 

Hazırlık gibi sürekli söylediğim üzere eğitim-öğretim hayatımın en rahat yılından sonra, fresh gibi eğitim-öğretim hayatımın öss senesinden sonra, belki de onla eşit en yoğun yılına geçince neye uğradığımı şaşırdım, yaz tatilindeki "abi ortalamayı yüksek tutarız işte, baştan sıkı tutarsak gerisi kolay" diye kendi aramızda yapılan konuşmalar "hayır yaz okulu bir opsiyon değil, geçilecek bu dersten" şekline döndü. Evet bizde de biraz abartılı panik var, sınavlarımız da iyi gidiyor aslında ama hayal perestliğimze ket vuruldu. Bi de 3 haftada tam yoğunluğua adapte olmuşken şak diye 10 gün tatile girmemiz, şimdi tekrar adapte süreci var. Üstüne 1 hafta sonra mini de olsa bi tatil var, Müzikus'ca Olimpos'a gideceğimiz. Gitti mi yine okul modu? Ha sonra bütün kasım ayı midterm ayı olarak iptal durumda, keza aralıkta da bu midterm'lerin ikincileri gelecek, ocakta finallerden bahsetmeme gerek var mı? Zaten sürekli "sınavlar başlasın bunu yapamayız", "dersler yoğunlaşsın şuraya gidemeyiz" diye diye yapıyoruz planlarımızı, bakalım nolcak.

Ekşi'de bugüne kadar okuduğum en etkileyici entry'yi  okuduktan sonra, aynı yazarın diğer entry'lerini de okudum. Bazı entry'lerini bildiğim ama özel olarak takip etmediğim, bugüne kadar keşfetmediğime üzüldüğüm çok çok iyi bi yazarmış. Ama asıl etkileyici kısmı, 9 küsur yıldır sözlük yazarı olunca, entry'leri arasında gezerken hayatındaki değişimleri an be an takip etmek oldu. 2004'te "doğru kişiyi beklemek" konulu, Mina'ya da yolladığım çok beğendiğim bi enrty'yi yazmışken, 2005'te evlenmek, 2006'da anne olmak, 2008'de çocuklarıyla olan diyaloglarını yazmaya başlamış, o çocuklar büyümüş şimdi ilkokula başlamış falan. 2006-2007'den beri facebook'u aktif kullananların profilinde gezerken de bu çok hoşuma gidiyor. Hı bi de, son birkaç gündür ailecek eski fotoğrafları karıştırmamızdan olacak (her şey benim 'daha önce Olimpos'a gitmedim' demem ve ailemin de 4 yaşımda da olsa gittiğimi kanıtlamak için belgeler aramasıyla başladı, gitmişim evet) asla ve asla yaşlanmak istemediğime karar verdim. Yani oldum olası yaşlanmaktan korkarım ama önünde fotoğraflar olunca üzücü oluyor. Misal, 70 küsur yaşında buruş buruş, iki büklüm diye tanıdığım bir uzak akrabamız gençliğinde bildiğin afet-i devranmış, keza çocukluğunda çok çok yakışıklı olan, şimdiyse yılların pek iyi davranmadığı nice tanıdığımız varmış. Bir daha "sen beni gençken görcektin" diyenlere daha temkinli yaklaşacağım. Ama bir yandan da işte bu yaşlanmanın fiziksel götürülerinin yanında, o fotoğraflara bakıp fotoğrafın üzerinden geçen 50-60 yılda o insanın kendine, dünyasına kattıklarını, çocukları torunları sayesinde yeni hayatlar oluşmasına katkıda bulunmasını, onun yaşadığı zamanla şimdiki dünya arasındaki değişimleri düşünmek de hoşuma gidiyor. Ben durayım, zaman aksın en iyisi. Bir de ola ki yaşlanınca o aslında hiçbir şeyi bilmeyen ama yaşından dolayı her şeyi biliyor havasında olan, kimsenin de yaşına hürmeten ses çıkaramadığı ukala yaşlılardan olursam, bu blog'u basın, kupon niyetine yanınızda getirin "böyleyken böyle" diye hatırlatın bana. Bence bizden büyük insanlara hatalılarsa, tabi ki saygı çerçevesi içinde, hatalı olduklarını söyleyebilmeliyiz. Yok ben söyleyemiycem galiba.


6 Ekim 2013 Pazar

Taaşşuk işteş bir fiildir

Şimdi superfresh'ler hakkındaki bi kaç gözlemimi yazıcam, ola ki bunu okuyan bi superfresh varsa kişisel olarak üstüne alınmasın, baya genelleme yapıyorum şu an çünkü, hepsi böyle değil elbette. Ha kendinden bişeyler bulduysa üstüne alınsın tabi, bana ne. Önce superfresh ne onu açıklıyım, hazırlık okumadan 1. sınıf olanlara superfresh deniyo, hazırlık okuyanlara sadece fresh. Resmiyette yeri yok tabi, öğrenciler arasında bu tanım var. Neyse, hazırlıktan okula ve birbirine alışmış fresh'ler ders konusunda gayet birbirine yardımcı oluyor çünkü amfinin hazırlık okuyan kısmının çoğunu zaten bir şekilde tanıyor oluyor, olmasa da üniversite ruhuna daha alışık olduğu için komün hayatına adapte olmuş durumda. Notlar elden ele dolaşıyor, insanlar zaman ayırıp birbirinin ödevine yardımcı oluyor vs. Superfresh'lerse gözlemlediğim kadarıyla, lise ruhundan kurtulamamış durumda. Daha birkaç ay önce öss yüzünden birbirlerini rakip olarak gördükleri için hala bir yarış halindeler, arkadaşlarının onlardan yüksek almasının (curve gibi küçük hesaplara girmezsek) onun için bir şey değiştirmeyeceğinin ayrımına varamamışlar, daha doğrusu hazırlıkta hem sınıflar daha müsait olduğu için hem sınıf dışında da vakit daha bol olduğu için birileriyle tanışma kaynaşma daha yüksek ihtimal, şimdi ise tll ve ingilizce dışında bütün dersler amfilerde, nası tanışıp arkadaş olup kaynaşsınlar ki bi de birbirlerine yardımcı olsunlar, o da var. Neyse, hazırlık okuyun.

O kadar yoğun 2 hafta geçirdim ki resmen 2 haftadır buraya da yazamadım. Neyse ki 5 gün sonra eve dönüyorum, annem kucağına yatırıp saçlarımla oynarken beni dinleyince, babam arka arkaya espriler yapınca, abimle konuşmaktan uyuyamayıp sabahlayınca geçer hepsi. Sonra hayatımın belli kısımlarını Mina, Fulya, Burcu, Buket, Birce arasında paylaştırıp biraz dinlenmeyi düşünüyorum, hakkaten yorgun hissediyorum. Günlük işleri ben yürütürüm, karar kısmını onlar devralsın dicektim ama yemek yemeyi falan da unutabildiğim için günlük işlere de biri lazım galiba. "Yeaa hazırlık üniversite gibi değil ki, üniversiteli gibi hissetmiyoruz bişey öğrenmiyoruz" falan diyorduk ama derslerimin 12.30'da bittiği güzel hazırlık günlerimi nası arıyorum anlatamam. 2 haftadır bir akşam ayarlayıp Damla'yla flüt çalamadık, arkadaşlarımın odasına gitmeye zor vakit buluyorum. Bulunca abartıyorum gerçi, dün Fulya'ya gittiğimde 13 saat oturdum mesela. Bi gün mezun olursam en çok odada çok sıkılınca çat kapı başka arkadaşımın odasına gidip saatlerce yayılmayı özleyeceğim sanırım. Fulya'nın odası da öylesine huzurlu ki, 2 koltuğu var yani misafir ağırlamaya baya müsait, odada fonda hep hafif bi müzik oluyor, ve genel olarak oda hep loş falan. Ciddi ciddi koltuğuna uzanıp konuşunca Freud'un koltuğunda gibi hissediyo insan. Dün Fulya, Veysel, Mina, ben odanın 4 farklı köşesine yayılmış, ara ara herkes uğraştığı şey hakkında sesli yorum yaparken (mesela ben yarın sunum yapacağım Taaşşuk-u Talat ve Fitnat'ı okuyup "vay bee Talat'ın annesi 1800'lerde aşk evliliği yapmış" falan diyordum) ilerde bu günleri çok arayacağım hissine kapıldım. Bu paragrafı da "Fulya'ya gidin, ballı süt yapar" tavsiyesiyle bitireyim öyleyse.
2 gündür bu fotoğrafa gülüyorum ben; nedensiz, alakasız.
Hist hocamın ara ara İngilizce kelimeler kullanmasının dikkatimizi celbetmek için olduğunu düşünüyorum, Sps hocam çok iyi giyiniyor ama o gömleğinin niye bi tarafı içerde bi tarafı dışarda acaba, anneannem görse "o belini topla çocuğum, o belini toplasana" der dururdu, matematik asistanım bizim yapmamızı beklediği soruları önceden çalışıp gelmeden yapamayacak kadar matematik konusunda kötü ki konu fonksiyonlar yani ilerde napıcaz ki biz, Ns asistanımıza Buket'le ben hariç herkes hayran sorun onda değil bizde heralde, İngilizce hocam çok tatlı ama sınıftaki 20 kişiden 17'si yukarda bahsettiğim gibi superfresh ve hoca internette en çok girdiğimiz sitelerden bahsederken "maybe pornography?" dediğinde birbirlerine "ohaa porno dedii" dercesine bakıp kıkırdadılar, Tll hocam hazırlıktakiyle aynı ve hala kadını bilinç akışına, birikimine hayran kalarak dinliyorum, onun argo konuşması karşısında superfresh'lerin kızardığını söylememe gerek var mı? Hayır superfresh'lerle ne alıp veremediğim var inanın ben de bilmiyorum.

Okul başlayınca blog'un konsepti de değişti, 3 paragraftır okula bağlayıp durmuşum. Okulumu hala abartılı derecede çok seviyorum ama geçen seneye göre bi tık daha az. Çünkü çok fazla şey batmaya başladı gözüme. Shuttle ücretleri, kontenjanı arttırıp puanları düşürme, kapasite yetersizliğinden allahın Tuzla'sındaki okula yurt çıkmaması falan.
Hı bir de piyano, bas, şan, bateri falan diyince hocalar hazır oluyo, 10-15 taliplisi oluyo da biz koskoca okulda 3. bi yan flüt çalacak insan bulamadık resmen. Müzikus'un ayarladığı hoca 2 kişi için Tuzla'ya gelmeyi kabul etmezse "haklısınız" deyip depresyona gireceğim, napıyım. Yazın 1 saatlik ders için 2 saat İzmir-Çeşme arasını çektim ama o yazdı, kimse hele de midterm tarihlerim açıklanmışken ve mesela kasım ayında toplam sadece 7-8 gün sınav olmadığını görmüşken, 3 saat yol gidip 1 saat ders yapmamı beklemesin. Kim bekliyosa bunu gerçi.