Ben kendimi bildim bileli kameralara oynarım. Bunu web 2.0 araçları hayatımıza girmeden, oturup ailece kamera görüntülerini izlememiz dışında kimsenin görmeyeceği görüntüler çekilirken de yapardım. Seviyorum göz önünde olmayı, huyum kurusun. Gördüğüm her kameraya atlamak, poz vermek ya da deli gibi her anıyı biriktirme isteği bende default gelen bir özellik. E kamera aşkı tamam, anı biriktirme aşkı ekte, bir de göz önünde olmayı koyduk mu; sosyal medyanın hamuru benim için yoğurulmuş gibi bir şey çıkıyor ortaya. Ama fark ettim ki, benim göz önünde olma isteğim tamamen sevdiğim insanlar üzerine kurulu. Sevdiklerimin ilgisini çekmek istiyorum ben, bu yüzden nicelikle değil nitelikle ilgileniyorum, daha doğrusu "kaç kişi beğenmiş şu fotoğrafı" değil; "yakın arkadaşlarım görmüş mü" esas mevzu. Fotoğrafımın yüzlerce beğeni almasının bana takdir edersiniz ki bir getirisi yok; çünkü takipçi sayısı veya beğenileri üzerinden sponsorluk bulup para kazanan bir influencer değilim, öyle renkli bir hayatım da olamaz zaten. Lab'a gidip geliyorum, ev, spor, kurs falan, kedim var bi en çok o ilgi çekiyor Instagram'da sanıyorum ki; hah bir de yurtdışında master yapıyor olma detayı tabii. Aa erken yaşta evlenmem de çok ilgi çekmiş, evlendiğim dönemde takipçi sayım epey artmıştı. 1 ay sonrasında da zaten Hamburg'a taşındım derken; beni takip eden tanımadığım kişilerden gelen mesajlardan anlıyorum ki; en çok bu yurtdışı ve evlilik konusu ilgi çekmiş, insanların hayatına dokunmuşum. Çok çok güzel mesajlar aldığım oluyor, onlara içtenlikle çok mutlu oluyorum, alelade yaşantımla birilerine örnek olabileceğim gerçeği beni çok hayrete düşürüyor; ama tespit ettiğim şey şu oldu ki; ben esasen sosyal medyayı ailem ve arkadaşlarımla sürekli iletişim içersinde olmak için kullanıyorum.
Neleri paylaşıyorum en çok sosyal medyada? Gezdiğim gördüğüm yerleri, yaptığım şeyleri. Yediğimi içtiğimi de paylaşıyorum bazen, sokakta bir şey yiyip içmenin ayıp sayıldığı "alan var alamayan var" mentalitesiyle yetiştirildiğim için bu olay beni huzursuz etse de bunu da görselliğinden dolayı yapıyorum yaparsam. Gezdiğim gördüğüm yerleri, yaptığım şeyleri neden paylaştığım üzerine çok kafa yordum, saatlerce Esin'le tartıştık bu konuyu hatta. Hava mı atmak istiyoruz? Kendimizi ispat amacı mı taşıyoruz? Bakın ben de yaşıyorum, benim de güzel bir hayatım var deme ihtiyacı mı? Beynim hemen "HAYIR HAYIR" diyor ama eminim ki bunların da bir payı vardır. Ama sosyal medya alışkanlığım üzerine biraz geriye dönüp bakınca fark ettim ki; kullanımım en çok Hamburg'a taşındıktan sonra artmış. Bu hem yukarıda bahsettiğim paylaşmaya değer daha çok şeyim olmasından, hem de Eren hariç sevdiğim insanların hepsinden, baya baya hepsinden, bir anda uzağa taşınınca onlara hayatımdan haber vermek, onların yaptıklarını an be an takip edebilmek için artmış. Buraya taşınmadan önce hayatımın son 5 senesinde, arkadaşım olan insanların neredeyse tamamıyla bir kampüsün içinde yaşıyordum; hepsini her gün görüyor, hayatlarından zaten haberdar oluyor, bir şey yapılacaksa da onu hali hazırda birlikte yapıyor oluyordum. Sevdiğim insanlarla iletişim benim için gerçekten çok önemli, kedim kucağımda uyusa Whatsapp'tan aile grubuna gönderip haber veren, bakıcılığını yaptığım bebek ilk kez adımı söylediğinde Instagram'dan paylaşıp yetmez gibi tüm yakın arkadaşlarıma videosunu Whatsapp'dan gönderen bir insanım. Paylaşmadan, iletişim içinde olmadan duramıyorum, bu insanlarla zaten düzenli haberleşiyor oluyorum bu arada; sosyal medya işin ekstrası artık "hiçbir detay atlanmasın" kısmı. Varsa bir bağımlılığım, sosyal medyaya değil de sevdiğim insanlarla iletişimde kalmaya bağımlılığım var benim sanırım.
Bu hipokrit de kim, aa benmisim
Sıradaki mücadelem, paylaşımlarım üzerine olacak. Bu konuda ne kadar insiyatif alabilirim bilmiyorum, zira anı biriktirmeyi çok seviyorum ben. Gördüğüm hayata dair her güzel detayın fotoğrafını çekmek istiyorum. Balkonumuza kuş mu kondu, dökülen yaprakların rengi mi çok güzel, sevdiğim kahvenin sezonu mu geldi, çok sevdiğim arkadaşlarımla mı buluştum, ailemle bir yerlere mi gittik; bunu depolamam lazım. O an geçip gittikten sonra, dönüp bakıp mutlu olmak için görsele ihtiyaç duyuyorum ben. Bana güzel gelen şey başkalarına da güzel gelsin diye de paylaşıyorum, bahsettiğim gibi haberdar etmek için de paylaşıyorum, kendime online arşiv yaratmak için de. Bunların hiçbirinde sorun görmediğim için mücadele etmek çok zor, ama yanlış anlaşılma ve "hayatını insanların gözünün önüne sokuyor" sanılma korkusu da mevcut. Ayrıca kendi hayatını bizzat kendi ellerinle sosyal medya üzerinden bu denli afişe etmenin yarattığı bir huzursuzluk da var. Bu mevzuyu da düşünmek gerek.
Sosyal medya üzerinden arkadaşlık dinamikleri mevzusuna ise girmeyeceğim; zira bunu Eren 8 sene önce kendi blog'unda, bir blog yazısı değil akademik makale ciddiyetinde anlatmış, Facebook örneklemi üzerinden irdelemiş, o yazı için buraya tıklayın.
Atakan'dan blog yazısı önerileri gelmişti, bilahare onlara da geleceğim, sipariş alıyorum artık resmen hehe. Biri Almanya'da burslu master yapmakla ilgiliydi; bu konunun çok ilgi çektiğinin farkındayım çok mesaj aldım 2 yıldır. Bir yandan internette milyon tane bu konuda içerik varken ekstra bir şey anlatmama gerek var mı bilmiyorum, bir yandan da belki ben de ekstra bir bilgi ortaya koyarım diye düşünüyorum. Diğeri de baktığım çocuklara dairdi, toparlarsam anlatacağım onları da.