İçimdeki dengesiz yönü yeterince ifade ettiysem; ki aslında bu benim dengesizliğim değil bilakis 7 milyarlık dünya nüfusu içinde özenle seçmiş gibi enn dengesiz insanları hayatıma katmamdan kaynaklanıyor. Neyse, cümleyi tamamlayıp yeni şeye geçiyodum o bile yarım kaldı; diyorum ki eğer ifade edebildiysem, dün Burcu'ya yazarken "aa blog'a da yazıyım" dediğim daha önemli bi konuya geçeyim. Geçen cumartesi, aralıkta saçımı kestirmeden önceki, yani saçımın en uzun halinin fotoğraflarına baktım. "Belime kadar upuzun, gayet sağlıklı saçlarım varmış, ne diye gittim de kısacık kestirdim ki ben bunları? Nası kıydım" dedim. Aynı gün, akşamüstü kuaföre gittim ve saçımı biraz daha kestirdim. Yaptığım harekette mantık arayıp yorulmadım, onun yerine şunu tespit ettim ki, hayatım boyunca otoritesine asla ses çıkaramayacağım insanlar, kuaförlermiş. Asla memnuniyetsizliğimi dile getiremiyorum, asla eksik ya da yanlış bir şeyi söyleyemiyorum. Kaşım alındı ama alınmamış bir yer mi kaldı? "Olsun yaa eve gidince kendim düzeltirim orayı" diyorum, fön çekildi ama tam düzgün olmadı mı? "Düzleştiriciyle üstünden geçerim ne var ki" diyorum. Saçı asla istendiği gibi kesmeyen kuaför diye bir gerçek zaten var; o herkesin ortak çilesi. Hani bi noktada anlıyorsun ki, sen ne söylersen söyle, adamın aklında belli bişey var ve sen dil döksen, yalvarsan falan da "yok yok bu senin yüzüne daha güzel gitcek, sen bana bırak yaa, naptığımı biliyorum heralde" deyip, kafasına göre kesecek sonuçta. Enn fazla ana hatlarıyla hangi boyda istediğini söyleyebiliyorsun, gerisi doğaçlama, gerisi tamamen onun insiyatifinde. Ayrıca, mutlaka bir kuaförün yaptığını diğeri hiiç beğenmez, bi dünya laf eder, çünkü birbirlerini rakip olarak görürler ve tabi ki kendilerine sadık kalınmasını isterler ya; arada bizim özgüvenimizi harcadıklarını ise ne yazık ki fark edemiyorlar. En son saçıma acıyan gözlerle bakıp "kim kesti en son saçını" dediğinde, 'işte o an!' diyerek "e en son siz kesmiştiniiz?" dediğimde, bana "hıı o zaman sen bişey yapmışsın!" dedi. He evet, arada elime makası alıp bodoslama dalıyorum ben çünkü, şu filmlerde sinir krizi geçirip lavaboda saçını kesen kızmışım ben aslında... (Üstteki paragraftan sonra bunu yapsam bi iç tutarlılık sağladığımı düşünürdünüz dimi. Çok ayıp). Neyse, bunlar hep iç ses tabii, gerçekte anlamsız bir utanç peydah oluyor, çoğu kez kuaförden mutsuz dönüp anneme dert yanarken kadıncağız haklı olarak "E Cansu bunları bana söyleyene kadar orda söyleseydin ya?" diyor da, ben kuaförlerin sarsılmaz otoritesini kayıtsız şartsız kabul ettim bi kere.
Her ortak acıya parmak basan bir 9gag postu bulunabilir... |
O değil de, 4 yılın ardından ilk kez fal baktırdım. Hem de şurda bahsettiğim "cinli kadın"a. Yakın zamanda 2 tanıdığımız gidince ve bu iki kişiden özellikle entelektüel birikimine oldukça saygı duyduğum, heralde fallara inanacağına en son ihtimal vereceğim insanlardan biri olanı da "o kadında bişey var, kimse bu kadar iyi bilemez!" deyince, "hadi beni de götür" dedim anneme, birlikte gittik. Falın gerçekliği, ne derece inanmak gerektiği, akıl ve mantığın neresinde kaldığını falan zaten referans verdiğim yazıda tartışmıştım da; asıl şaşırdığım şey şu oldu; fal sektörü benden sonra baya gelişmiş. Kadın telefon numarasını verip "dediklerim olursa arar anlatırsın" dedi. Her fal baktığı insanın akıbetini merak etmiyosa, baya merak unsuru yarattım demektir.
Bir de; tatilin ilk 5 gününü Olimpos'ta geçirdiğim ve aileme yeterince zaman kalmadığı için, tatilimi kendiliğimden 4 gün daha uzattım. Amfiden, IC'den vs. snap yollayan Mina'ya, Hazal'a, Can'a, Damla'ya; evin artık hangi köşesindeysem orda yayılıp keyif dolu snap'ler yollarken hiiç pişman olmadım. Umarım karma dönüp dolaşıp okula döner dönmez gireceğim sınavda ağzımın payını vermez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder