9 Temmuz 2013 Salı

Bir parta buresi üstünde

Sağır-duymaz-uydurur misali çocukken o kadar çok şarkının sözünü yanlış anlayıp kendime göre uyarladım ki, istemeden müzik dünyasına oldukça orijinal eserler katmış olabilirim. Neyse, bunlardan biri de Teoman'ın Paramparça şarkısıydı. Teoman'ın orada "bir bar taburesi üstünde" dediğini "bir parta buresi üstünde" olarak anlayan tek insan da ben değilmişim, içim rahatladı. Bu şarkı da dün doğum günüm olmasından mütevellit geldi aklıma, başka "bugün beniiim doğuum günüüüm" diyen bir şarkı bilmiyorum çünkü.
Doğum günlerine haddinden fazla önem veriyorum. Daha doğrusu, bence haddinden fazla diye bir şey yok, doğum günleri önemlidir. Doğum günlerini süslü, güzel cümlelerle kutlamayı severim, herkesten böyle bir şey beklemiyorum tabi ki. Kısacık bi "mutlu yıllar" bile mutlu edebiliyor sonuçta. Çok da zor değil, değil mi? Aklında tutmaya bile gerek yok, facebook'un sağdan pembe bi pasta sembolüyle "bugün x'in doğum günü, hadi kutla da sevinsin" diye hatırlatması var zaten. Benim mesela görsel hafızam berbattır, aynı insanla 5 kez tanışmışlığım artık ayıbın sınırlarını zorlamışlığım falan var ama saçma derecede iyi bi tarih hafızam var. Telefonların ajandaları, facebook falan derken çok da işe yarar bi meziyet değil artık ama demek istediğim ben sadece 1 kez gördüğüm insanın bile doğum gününü duyduğum için aklımda tutuyorum diye karşımdakinin de aynı şekilde hatırlamasını da beklemiyorum. Ama hasbelkader birinin doğum günü olduğunu öğrendiysen kısacık bir iyi dileklerinle bezeli, sevgini gösteren bir mesaj atmak zor bir şey değil. Doğruya doğru, normal zamanda kendiliğimden bir arkadaşıma "seni seviyorum" ya da "iyi ki varsın" dediğim çok nadir oluyor. Hatta o da genelde bir olaydan dolayı oluyor. Doğum günü gibi bir fırsat varken, sevgini göstermek zor değil bence. Hayır sitem yazısı gibi oldu ama aslında kutlamasını istediğim/beklediğim herkes kutladı, hatta hiiiiç beklemediğim insanlar bile mesaj attı, çok tatlı mesajlar aldım, böyle şeylere seviniyor insan işte.

Doğum günümle ilgili elimden gelse değiştireceğim bir şey var, o da tarihini şöyle nisan ya da mayıs'a almak. Bu ta ilkokuldan gelen, üniversitede bile sınıfta doğum günü kutlamamızla devam eden bir istek. Yıllar yılı doğum günü çocuğunun annesi elinde pastayla girdi sınıfa, son ders onun doğum günü kutlandı, hep bir ağızdan "iyi ki doğduuun x" diye şarkı söyledik, sarıldık öptük, ilgi odağı, göz bebeği oldu. Bense bir kez bile sınıfta pasta kesemedim. Çünkü benim doğum günümde okul olmazdı ki sınıfın doğum günü çocuğu olayım. Hatta arkadaşlarımın çoğu tatilde olduğu için, ya da ben tatilde olduğum için şöyle toplu doğum günü kutlamışlığım da azdır. Bir de hiç sürpriz doğum günü yapılamıyor doğal olarak bana. Duygularıma tercüman şu post'u tam da dün 9gag'de gördüğümde buruk bir sevinç yaşadım: 



Bugün annemle Julie&Julia'yı izledik. Nazlı önermişti, kaç haftadır bi türlü izleyememiştim. Film temelde Julia Child'ın tariflerini deneyerek blog yazan Julie'yi anlatıyor. Konunun blog olması daha da bir ilgimi çekti tabi ki. Blog yazıyor olmasam heralde o filmden sonra başlardım, ama en azından inanılmaz bir yemek yapma aşkı doğdu içime. Ara ara farklı tarifler deneme heyecanım olur zaten ama toplasam 10 kez ancak yemek yapmışımdır. Tatlı yapmışlığım baya fazla ama, anneciğimin eşsiz tatlı tarifleri sağ olsun ^_^ Yine de Julia ilham verdi bana. Kadın 40 yaşından sonra yemek yapmayı öğrenip en ünlü aşçılardan biri olmuş yani. Bi de film gerçek hikayeden alınmış, izledikten sonra filmle ilgili bir şeyi sormak için Julie'ye tweet attım. Verified account'lardan ilk kez Grizzly Bear'a tweet atmıştım "Avrupa turnenize İstanbul'u ekleme şansınız var mı" diye, onlar da "Çok isterdik, ama sanmıyorum :(" demişti. Baya smiley falan koydular. Yirim. Neyse, Julie de cevap verdi, pek sevindim. Hatta Mina'ya söylemiştim, "tweet attım ama cevap vermez heralde" diye, şaşırttı beni. Aferin. :)

Bugün 1984'ü bitirdim. Dün Cnbc-e'de 1984'ün filmi varmış, dışarda olduğum için izleyemedim, gerçi kitabı daha bugün bitirdiğim için izlemezdim zaten. Sonra televizyona bağlı olmadığım geldi aklıma ve bir kez daha "iyi ki varsın torrent" dedim. Bu arada, 1984'ü kesinlikle tavsiye ederim. Günümüzdeki "kahrolası bağzı şeyler"e benzerlikler insanı karamsarlığa sürükleyebiliyor, ama kesinlikle okunması gereken bir kitap. Sırada Aylak Adam var.

Bir de babam bugün çocuk ruhlu olduğundan bahsederken "acaba baba olmaya hazır değil miyim" dedi. O kadar güldüm ki, hala gülüyorum yani. Hayır abim 23 yaşında, ben de dün itibariyle 20 yaşına girmiş biriyim ve babam hazır olup olmadığını düşünüyor. Aldırsak mı bizi napsak? Hehehe. Kendisi de 49 yaşında bu arada.

"Dünya çok küçük" benim belki de en çok kullandığım laflardan biri, çünkü aklımı durdurcak derecede ilginç tesadüfler çıkıyor ortaya. Bunda arkadaş çevremin de benim gibi ailesinin tayiniydi, okuluydu derken Türkiye'nin dört bir yanına dağılmasının da etkisi var. Bugün de, 1 yıldır RadyoSu'dan tanıdığım çocuğun aslında ortaokuldan arkadaşım olduğunu fark ettim mesela. Hayat.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder