28 Temmuz 2013 Pazar

Sözlüğüme dokunma!

Bugün ekşisözlük hacklendi. Açmaya çalışınca şu yazı çıkıyor ve arkada ilahi çalıyordu. Peki "hoşgörü"den dem vuran, "İslam hoşgörü dinidir" diyenlerin, kendileriyle aynı düşüncede olmayan insanların yorumlarını görmeye dahi dayanamayıp siteye, yazarlara dava açması; bununla da yetinmeyip direkt siteyi ortadan kaldırmaya çalışması hangi hoşgörü anlayışına giriyor, bu nasıl bir ironi? Sözüm sadece bugün ekşisözlük'ü hack'leyenlere değil, "din" adı arkasına sığınıp kendisiyle aynı düşünmeyen insanları susturmak, farklı düşünceleri yok etmek isteyen her tahammülsüz insana. 

Birini bir yerle özdeşleştirince, sonra onu başka bir yerde görünce hala ilginç geliyor bana. Mesela ilkokuldayken, sınıf arkadaşımla bir restaurantta ya da sinemada falan karşılaşınca acayip şaşırırdım. Koskoca İzmir'de sınıf arkadaşımı görmüştüm, olabilir miydi böyle bir şey! Tabii o yaşta tanıdığım insan sayısının azlığı, bir tanıdıkla karşılaşma ihtimalimi düşürdüğü için, bu tarz tesadüflere daha bir çok şaşırıyor, ve okul dışında ya da okul forması hariç bir kıyafetle gördüğüm insanların artık "sivil haliyle" tanışmanın heyecanını taşıyordum. Dün Mina Çeşme'ye geldi, Mina benim için yurt odamızla, okulla, Via/Port'la, Kadıköy'le, Taksim'le, Ortaköy'le ne bileyim genel olarak İstanbul'la özdeşleşmiş biri, Mina'yı kendi memleketimde görmek bile garip geldi mesela. Abartıp Levent'ten Ortaköy'e yürüdüğümüz o gece geldi aklıma, şimdi Alaçatı çarşı'da yürüyorduk, ya da İstiklal'de gecenin bir yarısı bir yandan shuttle'a yetişmeye çalışırken bir yandan hala "ya bi dondurma da alalım yaa, nolcak" derken şimdi İmren'e dondurma yemeye gidiyorduk, değişik ve güzel geldi. Çocukluğumdan beri hala "başka bir yere ait olarak kodladığın birini, yeni bir bağlamla özdeşleştirme"nin heyecanı duruyor demek ki, ne güzel.

Annemle iki gün üst üste, önce "It's kind of a funny story" sonra "It's a wonderful life"ı izledik, yaşam enerjisi doluyuz! Her ikisi de temelde intihara karar vermiş bir adamı konu edindiği için, film bittiğinde insan "iyi ki yaşıyorum!" duygusuyla doluyor. Antidepresan niyetine izlenip izletilebilir bence.
It's kind of a funny story'de baş karakter mutlu değil, ama hayatındaki kötü şeylerden dolayı mutsuz olduğundan değil, mutlu olmak için bir sebebi olmadığından. Ki, bu mantık pek çok kişiye göre saçma gelse de, bence anlamlı. Biri mutlu değil diye illa mutsuz olmak zorunda değil ya da birini sevmiyor diye illa nefret etmek zorunda değil. Evet kavramların zıtları, kavramları güçlendirir ama bir orta yol, nötr olma durumu da vardır her zaman. Yani mutsuz olduğum zamanlar da oldu, mutlu olmadığım zamanlar da oldu, fakat tam açıklanabilecek değil, ancak yaşanarak anlaşılacak büyük farkları var.
Bu da filmde en sevdiğim repliklerden biri
It's a wonderful life'taki karaktere de, eğer o hiç olmasaydı dünya'nın nasıl bir yer olacağı gösteriliyor. Bu tarz kelebek etkisi temelli film ve dizileri zaten çok severim. "X olmasaydı Y napardı", "Tanışmasalardı nolurdu", "Konuşmasalardı ne biterdi" falan gibi konular ekseriyetle ilgi çekici olmuştur benim için. (Kelebek Etkisi'ni sevdiğimi belirtme ihtiyacı bile duymuyorum. Keza, Mr. Nobody) Bu da öyle bir filmdi, tek bir insanın eksikliğinin bile dünya'da ne çok şeyi değiştireceğini gösteriyordu. Tabi ki böyle durumlarda klasik hareketim, kendime uyarlamaktır. Hemen düşündüm, ben doğmasaydım ailem şimdi napıyor olacaktı? Etkimin bulunduğu onlarca karar, onlarca durum varken bunu kestirmek imkansız gibi bir şey tabi. Peki ya arkadaşlarım? Sonra mesela basit şeyleri düşündüm, ben olmasaydım asla tanışamayacak insanları, kavga ettiklerinde barıştıran biri olmadığı için ayrılan çiftleri, benim doldurduğum 1 kişilik kontenjan yüzünden kimin bambaşka bir şehirde bambaşka bir üniversite'de okuduğunu ya da ne bileyim en basitinden ben olmasaydım bizim odamızda kimin kalacağını düşündüm. Tabi böyle kendimi daha değerli hissetmek için felaket senaryoları yazmak hoşuma gidiyor, o ayrı mesele. Ben olmasam dünya'nın sonu çoktan gelmiş olurdu bence heheh. Hatta Cansucentric modele göre zaten dünya olmazdı ya, oraya hiç değinmiyorum. Ama çok acayip, düşünün bi benim hayatınızda hiç olmadığımı, hiç yokum hiç olmadım, yani çok korkunç bence de. İnsanların hayatlarına küçücük, ufacık bir etkim de olduysa, dokunabildiysem ne kadar güzel bir şey. Evet iyi ki varım. (Ben kendi kendime mutlu oluyorum, karışmayın)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder