Ben birine bir şeyi, duyduğum bi hikayeyi, o gün öğrendiğim alakasız bi bilgiyi, herhangi bi anımı anlatırken mesela; istiyorum ki onu bir yere bağlamak zorunda kalmayayım. Yani bi anımı, başımdan geçen bi olayı sadece anlatmak istediğim için anlatabileyim. Bunu anlayan, o anlatılan şeyi bir yere bağlamamı beklemeyen, sadece dinleyen insanları seviyorum. İlla cevap vermeleri, yorum yapmaları da gerekli değil. Ama ben aklıma gelen o alakasız şeyi anlattığımda "Ee ne alaka şimdi? Niye anlattın ki bunu?" dercesine yüzüme bakan insanları (hiç sesli söylemediler ki, hep bakışlarıyla anlattılar) hiç sevmiyorum. Bir hikayeyi illa gülmek için anlatmış olmak zorunda değilim, komik bir yere bağlamak zorunda değilim, bir bilgiyi illa işe yarar olsun diye vermek zorunda değilim, bir anımı illa konuyla bağlantılı olsun diye anlatmak zorunda değilim. Atıyorum, "Kaktüs cidden radyasyonu emer mi?" diyen insana "Bilmem ki, o değil de Manhattan'ı izledin mi? "dediğimde yadırgamayan insanları çok seviyorum. Ve çok nadir bulunuyorlar. Siz dolu dolu "İşte 3 yıl önce şuraya gitmiştim, sonra bu olmuştu, onun üstüne x bunu demişti, ben de şunu dedim, ondan dolayı şimdi bu oldu" diye anlattığımda "Eee?" diyen insana "Hiç o kadardı işte, anlatıyım dedim" demenin üzüntüsünü bilir misiniz?
Gece yatağa yattığımda bütün gün yaptıklarımı düşünürken "Aa keşke x'e şu cevabı verseymişim. Of tam şu sırada şu espriyi yapsaymışım ne komik olurmuş. Aaaa, keşke y'yi yapmayı yarına bırakmasaydım" demeyi de hiç sevmiyorum. En çok da o ilk söylediğim "doğru zamanda doğru cevabı veremeyip, söylenecek daha güzel şeyin tam uyurken aklıma gelmesi"ni sevmiyorum. E hiç aklıma gelmesin o zaman daha iyi... Derken bir karikatür buldum, yine duygularıma tercüman
|
O değil de, bir zamanlar kontör kartlarının arkasında karikatürler olurdu. Onları da Selçuk Erdem çizerdi. |
Bir de, hiçbir flüt sayfasını beğenmememe, Facebook üzerinden flüt'le ilgili hiçbir arama yapmamama rağmen, kenarda şu tarz reklamların çıkması, Facebook'un Google Chrome üzerinden yapılan aramalara ulaştığını gösterir ki bu da yine Facebook'un gizlilik konusundaki ihlallerine kanıt. Bir de flüt derslerim hocama göre çok iyi, bana göre "ehh" gidiyor. Çünkü gerçekten çok sabırsız, biraz da mükemmeliyetçiyim ve gösterilen bir şeyi ilk denediğimde yapamayınca içten içe sinirleniyorum ve bunun normal olduğunu kabullenmiş görünsem de aslında kabullenemiyorum. Kendimi bunca yıl keşfedilememiş olağanüstü bir yetenek falan bekledim heralde. O değil de, hocamın adı Sonat, eşinin adı (o da piyanist/flütist) Ezgi, yani zaten müzisyen olmak kaderlerinde varmış bence heheh.
"Issız bir adada olsanız yazar mıydınız? Başkaları tarafından okunmak için yazmaz mı insan?" demiş Jean Paul Sartre. Acaba ben gerçekten ne için yazıyorum?
Aylak Adam da bitti, sıradaki kitabımı daha seçemedim. Şimdilik bitmeye yakın dizilerimi bitirmeye vereyim kendimi en iyisi, özenle el değdirmediğim 5 bölüm Dexter ve 10 gün sonra başlayacak Breaking Bad beni beklerken bari onlar aradan çıksın.
10 satırlık yazıda 20 farklı konudan bahsettiğin için müteşekkirim...
YanıtlaSilKendimi (bilinç akışımı) durduracak değilim :P
YanıtlaSil