3 Eylül 2013 Salı

Şaka maka eylül gelmiş yaa ne acayip

Evet, 3 gündür eylül geldiğini kabullenemedim. Cuma-cumartesi ve pazar günümü, annemin üniversiteden 4 kişilik arkadaş grubuyla (ve eşler+çocuklar ek paketiyle) geçirdim. Aslında durup gözlemleyince, dördünün de kişiliği birbirinden farklı, ama 29 yıldır arkadaşlar ve bu benim şu ana kadar yaşadığım zaman dilimini de aştığı için, bir arkadaşlığın 29 yıl sürmesi, bi insanı 29 yıldır tanımak falan garip geliyor. Bir de hadi üniversiteyi birlikte okumuşlar, sonra evlenmişler çocuk yapmışlar, yine de cümbür cemaat sık sık buluşuyolar falan, bunlar güzel şeyler. Çocuklar için bu benimsenmiş bi durum oluyor zaten, doğduğun zaman belli insanlarla "al bak, biz bunlarla samimiyiz, bu insanları hep görceksin" diye akrabalar ve ebeveynlerin yakın çevrelerinin içinde büyüyorsun, "nerden çıktı bu adam/kadın şimdi, nasıl tanışıldı" diye sorgulamak ancak ilerki çağlara denk geliyor. Neyse ilk gün annemlerin deyimiyle "kız kıza" iken, son 2 gün eşlerin, başka arkadaşların falan da katılımıyla 16 kişi bizim evin kapasitesini zorluyorduk. Eşlerin katılımı derken, en bayıldığım nokta annemin ve diğer 2 arkadaşının eşleri katılacağı, yani o ortamdaki diğer çocukların babaları orada olacağı için, 4. arkadaş, yani eşinden ayrılmış olan, kızının babasının da orada olması için ve bir zamanlar eski eşi de o arkadaş grubuna ait olduğu için, ayrıldığı eşini de çağırdı. Zaten çocukları için sürekli görüşmelerini hep takdir ederim de, böyle ailecek görüşmelerde de bir araya gelecek olgunluğa sahip olmaları gerçekten hayran bırakıcı. Keşke bütün ayrılan eşler, karşısındakinin "eski eş"den öte "çocuğunun annesi/babası" olduğunu unutmasa.

Kirâze'yi de bitirdim, Kızıla Boyalı Saçlar'a başladım, hatta yarıladım. Demet Altınyeleklioğlu'nun Hürrem ve Mihrimah hakkındaki kitaplarını Muhteşem Yüzyıl daha piyasada yokken okumuştum, Muhteşem Yüzyıl'ın ardından Kanuni dönemi haremine merak artınca Demet hanım yazdıkça yazdı, tarihi kurgu'dan romantik'e doğru kaydıkça kaydı, artık okumadım ben de. Solmaz Kamuran'ın Kirâze'si, Demet Altınyeleklioğlu'nun kitaplarına benzemiyordu, harem odaklı değildi, genel olarak 1400'lerin ortalarından 1500'lerin sonuna bütün Avrupa ve Osmanlı'yai, Medici'lerden, Mendes'lere kadar değinmişti. Asıl tuhafı, kitaba başlayana kadar Kirâze ve diğer çoğu karakterin tamamen kurgu olduğunu zannediyordum, meğer Kirâze diye biri varmış. http://tr.wikipedia.org/wiki/Ester_Handali (Harem'de Ester'e Kirâze dendiğinden bahsedilmemiş, belki o gerçek değildir)
Bunu Çeşme Marina'da, Polo Garage'ın dışında gördüm, ne naif bir dilek.
Son bir kaç gündür çok fazla rüya görüyorum, rüyalardan çok fazla etkileniyorum ve rüyaların etkisi gün içindeki ruh halime de yansıyor, Şebnem Ferah da değinmişti bu konuya bi şarkısında. Hayır, uyku düzenim sapıttı, rüya bitince saat 6'da uyanıp 8'e kadar oturduğum falan oldu. Hayır rüyaların hepsi kötü de değil ama fazla gerçekçiler, gerçeklik-hayal algımı yitirmekten korkuyorum. Tamam o kadar değil ama hakkaten etkisi kalıyor üzerimde, hayrolsun.

Daha dönmeme ve derslerin başlamasına 3 hafta var ama ben sürekli düşünüyorum. Kitapları sıfır mı alsam ikinci el mi, ikinci else kimden, dersleri değiştiremiyorum ama recit'leri sabaha mı alsam öğlene mi, X'in "süper hoca" dediği mi, Y'nin "onun gibi hoca bulamazsın" dediği mi, şimdi az bavulla gidip bayram tatiline gelince mi kışlıkları götürmeli, Müzikus'a girmeli mi, RadyoSu'dan çıkmalı mı, flüt'e okulda mı, şimdiki hocamın İstanbul için yönlendireceğiyle mi devam etmeli, akıl soran insana kibar yoldan "beni karıştırma" demeli mi dememeli mi gibi sorularla başlayıp 2-3 yıllık plan yapıyorum, falan filan.

Not: Şenliğin videosu daha yeni yüklenmiş, ne siz sorun ne ben söyleyeyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder