7 Kasım 2013 Perşembe

Are you happy?

Ağız tadıyla bi "uff derslerim çok zor; öldüm bittim" diyemiyorum, çünkü etrafim 300-400 kodlu derslerinden, bitirme projelerinden falan bahseden insanlarla dolu; benim minik 101'lerim epey tırt kalıyo takdir edersiniz ki. Ama şu bi gerçek ki, kolay ya da zor, hakkaten çook yoğun günler geçiriyorum. Bi ölçüt ya da kıyaslamaya ihtiyacım da yok çünkü gün içinde yapcaklarımı saat saat düşünüp "Aa yemek yemeye vakit kalmadı lan. Neyse ödev yaparken tost yerim" falan diyosam yoğunumdur bence. Bu yüzdendir ki, özellikle son 1 haftadır kendimden çok yaptıklarımı/yapmam gerekenleri düşünüyorum. Bi yerlere gidiyorum, birileriyle görüşüyorum, bi şeyler yapıyorum ama bunların ne kadarı çok istediğim, ne kadarı yapmam gerektiğini düşündüğüm içgüdüsel şeyler bilmiyorum. Ve yine bu sebeple, bugün tatlış İngilizce hocam "Are you happy?" deyince bi 5 dakka kitlendim. Tamam 5 dakka değildi ama 30 saniye de olsa "Mutlu muyum ki ben? Evet mutluyum abi; niye olmıyım ki, yoruluyorum falan ama hayatımda her şey baya düzgün gidiyo, eğleniyorum da, mutlu olmalıyım o halde" diye düşündüm. Adamcağız içsel yolculuğa çıktığımı fark etti mi bilmem, "Are you happy with your paper" diye ödevde kaynak olarak kullanmayı düşündüğüm kağıdı gösterip tekrarladı. Olsun, şu 1 haftada sayesinde kendime 30 saniyelik zaman ayırmış oldum, buna da mutlu oldum.

Bizim okulda eğer master ya da doktora yapıyorsan genellikle alanınla ilgili, ama bazen de maalesef adam yokluğundan alanınla alakasız bi dersin asistanı oluyorsun. Benim bi dersimin asistanı da işte böyle "ben nerden bu derse düştüm tanrım" modunda, özünde çok tatlı ama maalesef ders konusunda bilgisi berbat biri. Onun da yapacağı bir şey yok bizim de, derse gelmeden soruları çözüp geldiğini, bize o çözümleri anlattığını ilk haftadan fark ettim de; yine de derste biri asistanın hazırlanıp geldiği sorular hariç bi soru sorunca onun nası kıvrandığını görüp çok üzülüyorum. Hakkaten dalga geçme amaçlı söylemiyorum, orda zor durumda kaldığını görünce gerçekten üzülüyorum. Belki lab'ına dönünce kendi işinde harikalar yaratmaya devam edecek, süper zeki de bi insandır ama bizim sorularımızı çözemiyor, ve bu hem onun ego'sunu hem de bizim bilgimizi epey sarsıyor. Ben bir dönem soru falan sormam, katlanırım katlanmasına da, o da en kısa zamanda bu asistanlıktan kurtulur diye ağaca çaput falan bağlıycam.

Bugün Starbucks'ın yılbaşı konseptli cup'lara geçtiğini, girişe yılbaşı süsü astığını falan görünce anlamsızca neşeli neşeli dolaştım. Daha doğrusu pek de anlamsız sayılmaz, yılbaşı, doğum günü gibi şeyleri oldum olası sevmişimdir, durduk yere eğlenecek bir gün işte, hem ilk kez bu sene bu kadar erkenden, henüz fikir aşamasında olsa da bi yılbaşı planı çıktı, daha nolsun. Üstelik benim gibi bir şeye başlamak ya da önemli bi karar almak için bi başlangıcı, bi dönüm noktasını bekleyen insanlar için yılbaşı ayrıca güzel bi bahane, çünkü "yeni bir yıl"dan daha güzel bi başlangıç noktası düşünemiyorum ben. Eh, yılbaşı kararlarımın kaçını uyguluyorum, 31 Aralık'la 1 Ocak arasında hayatımda ne kadar şey değişiyo orası ayrı konu da, insan heyecanlanıyor yine de. Hı gerçi 1,5-2 ay varken yılbaşı moduna giren Starbucks benden de heyecanlı anlaşılan ama iyi oldu.
Çok cici değil mii

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder