8 Aralık 2013 Pazar

Pancar iradesi

Gün içinde yaptıklarımızla, söylediklerimizle kimlerin canını yakıyoruz, kimleri üzüyoruz, ne yanlış anlaşılmalara sebep oluyoruz farkında bile olmuyoruz. Halbuki kimi üzdüğünü, niye üzdüğünü bilmen lazım ki bir daha yapmayasın aynı şeyi. Bu yüzden ne zaman bir arkadaşım, sevgilisiyle kavga edip "görüyo musun yine bıdı bıdı oldu, yine blabla dedi" dediğinde her seferinde "peki bana söylediklerini ona da söylüyo musun? senin bıdı bıdı'ya alındığını bilmediği için yapıyor her seferinde, bir şey olmamış gibi davrancağına söylesen ya" diyorum. İlla kavga etmek demek değil bu, ama ilerde birikip daha büyük kavgalara sebep olmaması için yapılabilcek en yapıcı davranış da bu. Tabii bu durum daha basit bi durum, her zaman bilmeden üzdüğümüz kişiler gelip söyleyecek durumda olmuyor, buna uygun olmuyor yani, 3. bir kişi gelip söylediğinde öğrenebiliyoruz ancak, aklımızın ucundan bile geçmediği, kesinlikle zerre fark etmediğimiz için de ne yapacağımızı bilemiyoruz. Bu hafta bilmeden, istemeden, gerçekten farkında olmama imkan olmayacak bir şekilde birinin canını acıttığımı öğrenince çok şaşırdım. Yapabileceğim, değiştirebileceğim, elimde olan hiçbir şey yoktu ama bu kendimi kötü hissetmeme de mani olmadı. Şaşırdım yine de, günlük sıradan, farkında bile olmadığımız bir hareket başkasının hayatındaki nasıl büyük bir şeye dokunabiliyor diye; daha önce farkında bile olmadan, kesinlikle kasıtılı olmadan beni üzen minik şeyleri bilmeme rağmen.

Geçen sene olduğu gibi, bu sene de annemin doğum gününde sürpriz yapıp İzmir'e geldim. Fakat bu sefer geçen seneye göre daha hazırlıklıydım, gelmemi hiç beklemesin diye sınavım olduğunu söyledim, üstelik bu sefer babama da haber vermedim, havaalanından karşılayıp eve bırakan, öz amcam kadar çok sevdiğim bir aile dostumuz oldu. Uçaktayken aramasınlar diye de annemlere uyuduğumu söyledim, nitekim İzmir'e son 2 gelişimde 4 saat uyumuş ve hangover olmam garip bi tesadüf olsa da, o halde eve gelince inanılmaz canlanıyorum, tazeleniyorum. Kapıyı açan annemin 10 saniye donup kalıp sonra "aaaa" deyip sarılması, nolduğunu anlamak için kapıya koşan babam ve abimin de aynı şokla bana bakıp kalması bütün planlara, sürpriz yapmak için söylenen yalanlara değerdi zaten. Sabah odanda, yatağında uyanmak da değer, evet yurttaki odamı, yatağımı da seviyorum ama bu başka işte, sabah kedi gibi gelip yanına kıvrılan, 1 saat sırf yerinden kalkmadan yatakta sohbet ettiğin annen var mesela, derse giderken şanslıysan vakit bulup yediğin tostlarla, vakit yoksa derste yediğin çubuk krakerle kekle geçiştirdiğin kahvaltılar yerine pankek'li, pişi'li, omlet'li kahvaltılar var. Diyeceğim o ki; detoks etkisi yapıyor İzmir'e gelmek bana, 3 gün de olsa havam değişiyor, her şeyi, zihnen/bedenen yoran her şeyi arkamda bırakıp geldiğim için buraya, yeniden şarj olup, cephanemi doldurup, power bar'ımı fulleyip geri dönüyorum. O da 1,5 ay sonra tekrar eve dönene kadar rahat rahat götürür beni zaten.

Yalnız, yaz tatili hariç ne zaman İzmir'e gelsem, sağanak yağmur, şimşek, gök gürültüsü, ne varsa geliyor beni karşılamaya; bazen bunun İzmir'in bana "Neden geldin? 19 yıllık memleketini bırakıp diğerleri gibi o İstanbul denen şırfıntının kollarına attın sen de kendini, şimdi niye döndün? Git, istemiyorum artık seni, git" deme şekli olduğunu düşünüyorum. Fakat sağanak yağmur, ailemin "dışarı çıkalıım" ısrarını bastırmak için güzel bir bahane oluyor, o ayrı. Hem İzmir'de sever beni, kıyamaz zaten, yerim ayrı biliyorum, nasıl ki dünya'nın hangi köşesine gidersem gideyim hiçbir yerde İzmir'de hissettiğim aidiyet duygusunu hissedemeyeceksem, onun da yeri bende hep ayrı kalacaksa... Hı tabii ben İstanbul'dan giderken, aynı anda kar'ın İstanbul'a geldiğini öğrenince bi "Keşke orda olsaydım" dedim, çünkü her İzmir'li gibi kar gibi nadir bulduğumuz bir şeyi görünce aklımı kaybedip "ohaaa kar, oha baya yerler bembeyaz olmuş, oha bileğime kadar geliyo bu kar!!" diye coşuyorum, o yüzden o kar ben dönene kadar beklerse iyi eder.

Çünkü İzmir'de kar yağması böyle bişey anlıyo musunuz, en fazla bu
2 hafta önce gidip belime kadar gelen saçlarımı omzumun üstünde kestirdim, evet o upuzun saçlarını kısacık kestiren kız oldum. Gerçi çok kısacık olmadı belki ama saçımın kesilen bi parçasını ölçtüm, saç dibimden tutunca bile kesilen saç kalan saçımdan daha uzun oluyo. Niye yaptım böyle bir şeyi? Klasik depresyona girme/depresyondan çıkma alametidir ama benim öyle de bişeyim yok allaamçokşüküramin. Değişiklik olsun diye benimki tamamen. Ve kesinlikle pişman değilim, şimdiye kadar, 50 kişi saçım hakkında yorum yaptıysa bunlardan 45'i "çok güzel olmuş, hatta hep kısa saçlı olmalıymışsın" minvalinde iltifat etti, 2 kişi "daha bile kısa olabilirmiş" dedi, 2 kişi var bi de hala iltifat mı ettiler beğenmediler mi emin değilim, aa 50 etmedi lan neyse ilk grubu 46 yapalım, zaten son 2 grubun sayısından eminim sadece 2'şer kişi olduklarına. Yani kısacası, 2 saat içinde karar verip, hiiç kimseye haber vermeden çaktırmadan kendimi kuaföre atıp "ben tam şurda, şöyle bir şey istiyorum" dediğimde kuaförümün "o kadar çok kesmeyelim, bak pişman olursun, emin misin" demesine, kuaförün sahibi Aslı ablanın "Sabancı rekoru kırıyo olabilirsin, iyi cesaret" demesine rağmen kestirdim hem de. Çünkü hep, kendi kendime "kestirsem mi" gazına geldiğimde saçıma iltifat almıştım ve böyle böyle en son belime değdi saçlarım işte. İnsanın saçını yıkayınca havluya sığdıramaması, uykusunda saçı koluna dolandığı için acıyla uyanması, duştan çıkınca tararken omzunun üstünden eli uzanmadığı için taramaya alttan ayrı devam etmesi nasıl katlanılmazdır bilir misiniz. Üstelik galiba ilk kez bir kuaför, saçımı hemen hemen istediğim gibi kesti, çok ilginç bir deneyimdi.
İşte giden, kalandan uzun saç. Kuaför "postiş yaptırabilirdin"  fikrini çöpe atmadan söylese zengin olabilirdim

7 yorum:

  1. cansu, simdi, bunu okuyan bircok Istanbullu'nun merak edip de sormaya cesaret edemedigi bir soru soracagim sana.
    P ISI NE BE?

    YanıtlaSil
  2. Ya lokma hamurunun şerbetsiz, kızarmış halini düşün, içi peynirli de oluyo boş da oluyo falan. Hayır baya da güzel bişey, boyoz bile böyle yayılmışken pişi'nin ünü niye yayılmıyo anlamıyorum :/

    YanıtlaSil
  3. pidis gordum bi de son gittigimde ona da hayli guldum..yhaaa pidiiiiisss dermiscesine.

    YanıtlaSil
  4. Ahahah o ne yaa, onu yeni duydum şu an :D Hakkaten böyle pide'ymiş de sevimlileştirme çabası gibi "cicişlerimle pidiş yediik <3 "

    YanıtlaSil
  5. hehe cok güzel içten yazmışın canım insanın her günü bir olmuyor ama önemli olan o günden tat almasın bılmek derim.saçlarınıda güle güle kullan canım iyi cesaret etmısın bende istiyorum ama kararsızlık kötü gerçekten şimdiki halini eski halini ekleşende şevk alsam desem olurmu:)

    YanıtlaSil
  6. Çoook teşekkür ederiim ^_^ Aslında blog'a pek kendi fotoğrafımı koymak istemiyorum, eğer istersen facebook'tan ya da cansuozdemirr8@gmail.com'dan ulaş, sana yollıyım olur muu? :)

    YanıtlaSil
  7. ıkı gündür hastaydım yazamadım canım faceden istek yolladım g maıl adresine geldım canım?desteğine ıhtıyacım olduğu kesın:(

    YanıtlaSil