1 Temmuz 2013 Pazartesi

Blog blog için midir, blog toplum için midir?

Ben bu blog’u açarken dedim ki; bu blog’u sadece kendim için yazıyorum, beğeni, tıklanma sayısı vs. blog’dan mutlu olmam için parametre olmayacak. Buna rağmen herhalde bir okunma içgüdüsü de peşimi bırakmamış olacak ki yazdıklarımı (bu da dahil) Facebook’ta paylaşmayı ihmal etmedim. “O okumuş mu, bu ne düşünmüş” diye umursamayacağıma kararlıydım, ama kendimi olumsuz yorumları umursamamaya hazırlamışım galiba, insan ister istemez hiç muhabbetinin olmadığı biri mesaj atıp “blog yazılarını takip ediyorum, çok güzel yazıyorsun” dediğinde, görüşüne çok önem verdiği insanlar post’u beğendiğinde, tık sayısının sürekli artmasında mutlu oluyor. Ne bileyim, ben mesela böyle öznel, böyle kişisel yazıları okumayı çok seviyorum, ama çok kişinin benim gibi olduğunu bilmiyordum. Ben istedim ki, birkaç yıl sonra dönüp baktığımda yazdığım dönemde neler düşündüğümü, neler hissettiğimi günlük okurcasına anımsayayım, ve aynı zamanda bu blog o kadar kişisel olsun ki okuyan biri sadece yazılarımdan bile beni az çok tanısın. Çünkü ilk yazımda bahsettiğim diğer 2 blog’da bu pek yoktu, kendimden pek bir şeyler katamamıştım.

Yeniden blog yazmaya ve böyle kişisel yazmaya karar vermemde en büyük etkenlerden biri, oturup 200’e yakın yazı bulunan (üstelik 2009-2011 arası yazılmış) blogunu deli gibi okuduğum Burcu’ydu. Ben Burcu’nun blogunu okuduğumda resmen onu artık tanıyor gibi hissetmiştim zaten. O garip bir his işte, mesela ekşi’de de bazen tanımadığım bi yazar belirleyip entry’leri arasında dolaşıyorum, dolaşmam bittiğinde hayatındaki en mutlu günü, çocukluk travmasını, hobilerini, sevdiği dizileri, geçmişteki aşk acılarını, siyasi/dini görüşünü, işte kendisinin paylaştığı kadar da olsa pek çok şeyi biliyor oluyorum, tanıyor gibi hissediyorum, ama o kişi beni hiç tanımıyor mesela. Eğer hiç tanımadığım biriyle haddinden fazla ortak noktam çıkarsa da inanılmaz mutlu oluyorum. Neyse, Burcu’yu da tanıdıkça blogundan tanıdığım insanla birebir aynı olduğunu (yani tabi öyle olcak da, kendini güzel anlatmış demek istedim) gördüğümde çok hoşuma gitti. İşte benim böyle yazmamda etken olan Burcu, bugün benim blog yazmamdan gaza geldiğini ve 2011’de yazmayı bıraktığı bloguna devam edeceğini söyledi! Karşılıklı birbirimizi gaza getirdik resmen heheh.

Kendimi bildim bileli kelimelerle aram iyi, yazmayı severim. Çoğunu kimseyle paylaşmadığım kısa yazılar yazardım eskiden. Birkaç kez kompozisyon yarışmasına yazı yollamışlığım ve kazanmışlığım da var. Ama mesela insan öylesine oturup ne blog, ne öykü, ne essay, ne entry ne bileyim tweet bile yazamıyor. Tamamen içinden gelmesi lazım. Bu ara benim içimden çok geliyor mesela, yazdıkça yazasım geliyor, aynı anda 2 blog için yazı hazırlıyorum, bir de kendim günlük tutuyorum. Şu halim ne kadar devam eder bilmiyorum ama umarım bu blogu günlük yazmaya devam edebilirim. 
Ayrıca çok enteresan ve hoşuma giden başka bir şey var; blog'u sadece facebook'ta paylaşmama rağmen uluslararası bi kimlik kazandı resmen. Şaka bi yana, farklı farklı ülkelerden blog'a uğrayanlar oluyor. Japonya ve Bahreyn'den girenlerin kim olduğunu öğrendim de diğerleri hala bir muamma: 


Bugün annemle tatlı alırken (iyi bir çocuk olursanız fotoğrafta camdaki yansımada tatlı seçen annemi görebilirsiniz) dükkanın camında aşağıdaki yazıyı gördüm. Satamadığı bayat ekmekleri bile bayat ekmekten köfte yapan teyzelere satan (bedava verse çok tatlı bi hareket olurdu bence) amcanın ticari zekasının yarısı bende olsaydı keşke.



Bir de bugün Çeşme-Macrocenter’da şu aşağıdaki hayvani boyuttaki şampanyayı gördüm. Başta süs olsun falan diye kondu sandım ama bildiğin satılıyormuş. Fotoğrafı Fulya’ya da yolladım “nasıl sallayıp açılır ki bu” dedim, kendisinin çözümü “asker uğurlar gibi 3-5 kişi havaya atıp tutuyodur” oldu. Heheheh.




Ayrıca bugün öss sonuçları açıklanmış. Yani bizim 8 günde yazılılarımız bile açıklanmazdı, 5 ayrı sınavı nasıl ÖSYM gibi bir kurum böyle kısa bir sürede açıkladı gerçekten merak ediyorum. Umarım hiçbir hata falan yapılmamıştır. 

1 yorum: